24 Mart 2009 Salı

Mümtaz'er Türköne - "Cahil halkın generalleri"

Artık gündemden hiç düşmeyen ses kayıtları, cihet-i askerîyeye bir tür şeffaflık getirdi.

"Askerler nasıl yaşıyor, ne yiyip ne içiyor ve neler düşünüyor?" sorusuna bu ses kayıtları ile samimî cevaplar geliyor. Nizamiyelerden karargâhlara girmek imkânsız. Komutanlardan siyasî ahvale dair beyanat almak da öyle. Ama söz konusu ses kayıtları olunca, çok mahrem muhabbetlere üçüncü bir kişi gibi kulak misafiri oluyorsunuz. Geride gizli-saklı pek bir şey kalmıyor. Eski genelkurmay başkanlarından İsmail Hakkı Karadayı'nın, dün internet portallarına düşen ses kaydının generallerin zihin dünyasına kuvvetli bir ışık tutması gibi.

...

Tarihimiz halkın, geçtiği her sınavdan yüzünün akıyla çıktığını gösteriyor. Aynı sonuç generaller için geçerli mi? Generallerin ehliyeti ve liyakati konusunda giderek büyüyen bir endişe yok mu? 21. yüzyıl dünyasında darbe planları yapan bir general cehaletin hangi mertebesindedir? İki şeyi birbirinden ayıralım. Ordunun prestiji ve güvenilirliği devam ediyor; peki generallere güven ne durumda?

Ben Türk halkının, en az Fransızlar ve İsviçreliler kadar kendini yönetme ve doğru kararlar verme becerisine sahip olduğuna inanıyorum. Hatta haslet dendiğinde daha fedakâr ve sağduyulu olduğunu teslim etmek gerekir. Peki generaller? Fransa'daki veya İsviçre'deki generallerle karşılaştırıldığı zaman hangisinin entelektüel yetenekleri daha yüksektir? Meselâ Fransa'da darbe planlayacak kadar cahil bir general bulmak mümkün müdür?

23 Mart 2009 Pazartesi

Ersin Tokgöz - Askerlikten soğudum... Emin ağayı yakalayın!

...

Emin Ağa, çürük raporu ile ortalıkta salınır ve çürük raporunun etrafındaki şaibeler GATA’da generalin kapıda karşılaması ile taltif edilirken, komutana ulaşamayacak kadar sıradan, askerliğe sıcak halk bu görüntüler karşısında soğumaya mı daha yakın ısınmaya mı?

...

Emin ağa daha konforlu bir düzey tutturmuş olabilir, yedeğine aldığı vatanseverlikle zırhlanmış da. Hukuksal sıkıntıdan vareste bir konumu ve bilgisi manevra alanını genişletip soruşturmalık olmayabilir ama fotoğrafın bütünü... Farklı olarak ne diyor?

Evet, bu sefer ‘Bunlar halkı askerlikten soğutuyor’ diyenlerin silahının yönünü değiştiriyor, namluyu çeviriyorum. Suçluyorum. Gammazlıyorum...

Sayın savcılar... YARSAV Başkanı Eminağaoğlu vicdani ret hakkını savundu ve ona kulak veren ben askerlikten acayip soğudum. Bu konuda ne kadar atak olduğunuzu biliyorum.

http://www.radikal.com.tr/Default.aspx?aType=RadikalYazarYazisi&ArticleID=927455&Yazar=ERSİN%20TOKGÖZ&Date=23.03.2009&CategoryID=96

15 Mart 2009 Pazar

Gülay Göktürk - Bülent Arınç'ın Üslubu

...

Nedir bu üslubun özelliği?

İlkelilik dobralık ve netlik... Arınç nabza göre şerbet vermeyi reddediyor; lafını eveleyip gevelemeden cesurca söylüyor ve kendini haklı gördüğü sürece geri adım atmıyor.

Türkiye'deki vesayet rejiminin temsilcilerinin ona karşı duydukları nefreti anlamak çok kolay. Çünkü o müdanaasız... Hiçbir çıkar beklentisi, koltuk hırsı olmaksızın siyaset yapıyor ve bu yüzden de kontrol edilemez bir insan. İktidar sahipleri kontrol edemeyecekleri insanlardan hep korkarlar ve nefret ederler. Doğru bildiğini eğmeden, bükmeden dosdoğru ortaya koyuşu, politikacıları karşılıklı çıkar ilişkileri temelinde rehin almaya alışmış çevreleri çaresiz bırakıyor. Ona karşı duydukları nefret bu çaresizlikten...

Bu üslüp nasıl bir siyasi çizgiye eşlik ediyor diye baktığımızda, Bülent Arınç'ın başından beri AK Parti Hareketi'nin çıkış ilkelerine sadık kalınmasında ciddi katkıları olduğunu görüyoruz. Arınç, partinin sivil-asker bürokrasi tarafından "kuşatılmaya" ya da "teslim alınmaya" çalışıldığı her kritik dönemde parti içinde sivil ve demokratik perspektife sahip çıkan kişi olarak karşımıza çıkıyor. Meclis Başkanlığı seçimlerinde Vecdi Gönül karşısında aday olması böyle kritik bir andır. Bir diğeri ise, cumhurbaşkanı seçimi sürecidir.

Bu süreçte AK Parti içinde ortaya çıkan "askeri bürokrasinin kabul edebileceği bir aday çıkarma" eğilimi karşısında direnen ve Gül'ün adaylığının gerçekleşmesi için "kendini ortaya koyan" kişi yine Arınç'tır. Özetle, Arınç'ın dobra ve net üslubu hep ilkeli bir siyasi çizginin hizmetinde olmuş ve bu siyasi çizgi birçok kere AK Parti içinde ortaya çıkan askeri vesayet rejimiyle uzlaşma teşebbüslerinin karşısına dikilmiştir.

Bütün bunlar aslında vesayetçi rejim savunucularının ona karşı duydukları düşmanlığı da açıklıyor ve meselenin sadece bir üslup meselesi olmadığını koyuyor ortaya. O yüzden bence demokratik kamuoyunun da Arınç'ın yürüttüğü bu misyonu kavraması, karşı cenahtan yükselen nefretin etkisi altında kalarak onu günah keçisi yapmak ya da "üslüp eleştirileri"yle kendini o çizgiden ayırmaya çalışmak yerine ona sahip çıkması gerekir.
Siyasetteki herkesin onun gibi olmasını bekleyemeyiz ama, hiç değilse arada bir çıkan böyle insanların da kıymetini bilmek lazım.


...

Gelelim Genelkurmay'ın son açıklamasına...

Doğrusu artık her şeyin ayyuka çıktığı, kazılan her çukurdan ordu malı silahların, Botaş'taki ölüm kuyularından "faili meçhul" kol bacak kemiklerinin fışkırdığı bir zamanda, ben ordumuzun yöneticilerinin böyle üst perdeden açıklamalar yapmak yerine, biraz olsun mahcubiyet içinde olmasını ve bunu bize belli etmesini beklerdim.

...

Hani özeleştiri filan beklemek hayal olur da, hiç değilse "gözünün üstünde kaşın var" diyeni azarlama huylarından artık vazgeçseler iyi olacak.

http://www.bugun.com.tr/kose-yazisi/62760-bulent-arinc-in-uslubu-gulay-gokturk-makalesi.aspx

1 Mart 2009 Pazar

MUSTAFA ÜNAL - Karadayı: 'Mesut Yılmaz kaypak'

...

Karadayı'nın Yılmaz'la ilgili söyledikleri ibretlik... Yılmaz'a 'Altın tepsi içinde iktidar teslim ediyoruz' derken doğru söylüyor. Yılmaz'ın başbakanlığı halk iradesinin bir sonucu değildi çünkü, sandıktan çıkmadı. Bir ikramdı. Aslında Mesut Yılmaz kendisini başbakanlık koltuğuna oturtanlara karşılığını fazlasıyla verdi. 'Siyasi hayatıma da mal olsa' dedi ve bir dizi yasayı Meclis'ten geçirdi. Meğer Karadayı daha fazlasını istemiş, Siyasi Partiler Kanunu'ndan Seçim Kanunu'na kadar... Milletvekilliği dokunulmazlığı da talepler arasındaymış.

Karadayı '7-8 tane şey söyledim, hepsini sırıtarak dinledi. Mesut Yılmaz da kaypak' diyor. Nasıl dinleyecekti ki... Acaba ayakta hazırol vaziyetinde mi dinlemesini bekliyordu? Gerçi muhalifleri tarafından kendisine 'Onbaşı Mesut' dendi ama o kadar da değil. Belki de her talebine 'Emredersin komutanım' diye cevap vereceğini umuyordu. 28 Şubat müdahalesine vücut veren Karadayı gibi paşalar Mesut Yılmaz'dan memnun kalmadılarsa demokrasi adına korkmak lazım. Bir daha Yılmaz gibisini bulma şansları yok çünkü.

...

Mesut Yılmaz da olmadıysa siyasete yön vermek isteyen askerlerin aradığı siyasetçi profili nasıl biridir? Bu topraklarda örneği var mıdır? Karadayı açıklasa da öğrensek...

Mustafa Ünal - 01 Mart 2009, Pazar
http://www.zaman.com.tr/yazar.do?yazino=820343&title=karadayi-mesut-yilmaz-kaypak